Bir Organizasyonun Olmazsa Olmazı: Duygusal Kültür
Çalışanların motivasyonu, ekiplerine olan katkıları, müşteriyle olan ilişkileri, performansı ve organizasyondaki daha birçok alan bireyin çalışırken ne hissettiğiyle bağlantılıdır. Bu nedenle, iş yerinde çalışanı motive eden ya da motivasyonunu düşüren faktörleri araştırmak büyük önem taşımaktadır.
Kurumsal kültürün bir organizasyonda ekibin başarısında ne kadar önemli olduğunu daha önceki yazımda belirtmiştim (http://wp.me/p6XH0d-Yl). Bir organizasyon için bir diğer önemli unsur ise duygusal kültür. Bu yazımda şirket kültürümüzü oluştururken, çalışanların ne hissettiklerini anlamanın ne kadar önemli olduğunu, hedeflerimize ulaşmamız için duygusal kültürü nasıl oluşturacağımızı ve yöneteceğimizi aktaracağım.
Duygusal kültür dediğimiz şey; iş yerinde sahip olduğumuz duyguların hangilerini ifade etmemiz, hangilerini saklamamız ya da bastırmamız gerektiği konusunda bizi yönetir. Aynı zamanda duygusal kültür daha çok vücut dili veya mimiklerle ifade edilir.
Organizasyonların çoğunda, çalışanların yaptığı işi nasıl yaptığına, o işi yaparken nasıl davrandığına bakılır. Ancak o işi yaparken sergilenen davranışlar kadar bireyin düşünceleri ve duyguları da önemlidir. İş yerinde duygulara yer vermek profesyonellik açısından olumsuz görüldüğü için çalışanlar duygularını bastırıyor olabilir. Ne kadar bastırılırsa bastırılsın her işletmenin mutlaka bir duygusal kültürü vardır.
Yoğun rekabet ortamında sürdürebilirliğini sağlamak için sürekli yeni teknolojileri takip eden organizasyonların çoğu, bireylerin çalışırken ne hissettiğini göz ardı etmesi sonucunda iletişimsizlik ve bitmek bilmeyen dayanılmaz bir çatışma ortamı yaratır. Hatta baktığımızda, çalışanlar işe başlamadan önce o işi yaparken nasıl düşünmeleri ve davranmaları gerektiği konusunda eğitilirler. Ancak bunun yanında çalışanların duygularını anlayıp, açıkça ifade etmeleri için gerekli ortamı hazırlayarak motive olmalarını sağlamamız gerekir. Çünkü gerçeklerin açıkça konuşulmadığı yerlerde belirsizlik ve endişe gibi olumsuz duygular hakim olur.
Peki bir organizasyonda insanların duygularını gözlemlemek, anlamak ve yönetmek neden bu kadar önemli? Çünkü;
– Çalışan tatmini ve bağlılığı
– Ekip çalışması
– Tükenmişlik
– Devamsızlık
– Karar alma mekanizmaları
– Yaratıcılık
– Etkili iletişim
– Olumlu ilişkilerin güçlendirilmesi
gibi birçok faktör duygusal kültürden olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenir. Buna rağmen duygusal kültürü yönetmek çoğu iş yerinde vakit kaybı olarak görülür. Yukarıda sözünü ettiğim faktörlerin olumlu yönde gelişmesi ve çalışanların kendilerini değerli hissettikleri bir kültür oluşturmanın ancak duygusal kültürü iyi bir şekilde yönetmekle mümkün olacağı fikrindeyim.
Tabii duygusal kültürü oluşturmak kadar devamlılığını sağlamakta önemlidir. Bunu sağlamanın püf noktalarına gelince;
Çalışanları takdir etmenin tek yolu parasal ödüller değildir. Yöneticinin çalışanlarına destek olduğunu göstermesi, çalışanlarına küçük jestler yapması iş yerinin duygusal kültürüne çok şey katacaktır. Örneğin; bir ekibin başarının karşısında yöneticinin ekibine göndermiş olduğu tebrik notu çalışanların motivasyonunu arttıracaktır.
Şunu unutmayalım ki; duygular bulaşıcıdır. Bu nedenle beden dili ve mimiklerimizi kullanırken dikkat etmeliyiz. Aynı ortamda bulunduğumuz insanların ister istemez düşüncelerinden ve duygularından etkileniriz. Örneğin; ekip çalışmasının başında bulunan kişi, çalışırken sürekli öfkeli bir ifadeye sahipse, bu öfke duygusu yavaş yavaş önce ekibe sonra tüm iş yerine yayılmaya başlayacaktır.
İş yerinde çalışanlara sayfalarca uyulması gereken kurallar şeklinde listeler göndermek çalışanlar üzerinde stres yaratır. Hiç kimse stres altında çalışırken o işletme için verimli işler üretemez. Bu durum çalışanın duygularını olumsuz yönde etkileyerek daha yıkıcı durumlara sebep olur.
Çalışanları, organizasyonda sürekli bir rekabet ortamı yaratarak yarıştırmak ve bu şekilde başarı yakalamaya çalışmak bazen olumsuz sonuçlara yol açabilir. Örneğin; herhangi bir projede çalışanların işbirliği içinde çalışmasını engelleyebilir.
İnsanlar genellikle kendilerini umutsuz hissettiklerinde çözüm aramak için hiçbir girişimde bulunmazlar. Yani duyguları düşünmeyi bırakmalarına neden olur. Böyle bir durumda çalışanlar yaptıkları işleri üzerinde değerlendirme yapma ve söz sahibi olma yetkisine sahip olmalıdır.
Teknolojik gelişmelerin getirdiği değişikliklerden en çok etkilenen organizasyonlardır. Organizasyonların hedefleri doğrultusunda rekabet ortamında ayakta kalması ise teknolojik değişimlere olan adaptasyonuna bağlıdır. Bu koşulu sağlamanın bir ayağı da çalışanların duygularını anlayıp, şekillendirerek motivasyonunu üst seviyede tutmaktır. Aynı zamanda bu noktada örgüt kültürüyle bireyi uyumlu hale getirmenin önemli olduğunu unutmamamız gerekir.
Başarılı organizasyonlar duygusal kültürün ne kadar önemli olduğunun bilincinde olarak hareket ederler. Çalışanlarının o işi yaparken sadece nasıl yaptığına değil, aynı zamanda hangi duygulara sahip olduğunu anlayıp, yönetebilen organizasyonlar, başarılarını her zaman daha üst noktaya taşırlar.
Gizem VARLI
Mutlu bir hafta olması dileğiyle..